Chapter 14: Bölüm 14 - Harita Üzerindeki Sınırlar
Rona, parşömendeki haritayı düzeltti ve parmağını Gallant'ın sınırlarına götürdü. "Gallant büyük bir imparatorluk. Bu hem imparatorluğun gücünün sebebi hem de zayıflığının sebebi. Çok geniş topraklara sahip olmak, çok fazla sınır paylaşmak anlamına geliyor. Bu da zaman zaman dost ancak çoğu zaman da düşman olan komşular anlamına geliyor."
Jaksen, haritaya göz gezdirirken kaşlarını çatmıştı. "Peki, bu komşular kim?"
Rona derin bir nefes aldı. "Gallant'ın güney batısında, Cadia İmparatorluğu var. Gallant'tan daha eski, Helios imparatorluğundan bağımsız kalan uluslardan birisi. Eski ama hâlâ güçlü bir insan imparatorluğu. Onlarla yüzyıllardır süren çatışmalar yaşandı. Gallant ve Cadia ebedi düşmandırlar. Gallant, Batı bölgesini fethettiğinde, güneye, Valenor ve Relif topraklarına gözünü dikti. Elbette o bölgelerde Cadia'nın topraklarıydı. Gallant büyük bir sefer başlattı ve Cadia'yı yenilgiye uğratarak güneyden büyük bir toprak parçasını ele geçirdi. Bunun üstünden 400 yıldan fazla zaman geçti ancak düşmanlık sonlanmadı. En son 8 yıl önce büyük bir savaş yaşandı ve ikinci prens bu savaşta öldürüldü. Cadia da büyük kayıplar verdi ancak, Cadia ekonomisi, Gallanta göre daha küçük topraklarına rağmen Gallant'la rekabet edecek düzeyde. Cadia, Gallant'ın her zaman dikkatli olması gereken bir komşu."
Parmağını haritanın kuzeybatısına kaydırdı. "Burası Ryuugen İmparatorluğu. Bir başka insan ulusu ve kuzey batının en büyük gücü. Yarı feodal bir ada imparatorluğu. Savaş sanatlarında ustalar. Onlarla Gallant arasında geçmişte büyük savaşlar oldu ama şimdilik doğrudan bir tehdit oluşturmuyorlar.''
Jaksen kaşlarını çattı. "Eğer tehdit oluşturmuyorlarsa, neden Gallant ile savaştılar?"
Rona hafifçe güldü. "İmparatorluğun aptallığı yüzünden. On beş yıl önce, birinci prens aşırı hırslıydı. Gallant'ın gücünü pek çok isyanı bastırarak ve Cadia'ya karşı bazı küçük zaferler alarak kanıtlamıştı. Ancak bu başarılar onu zafer sarhoşu etti. Ryuugen İmparatorluğu'na karşı deniz savaşı başlatma hatasına düştü. Sonuç? Gallant tarihinin en büyük deniz felaketini yaşadı. Prens öldü, donanma yok oldu, imparatorluğun itibarı sarsıldı. Hatta çoğu asil ve tarihçi, imparatorluğun çöküşünün, birinci prensin bu hatasıyla beraber başladığını söylüyor. O felaketten sonra imparatorluk yavaş yavaş çöküş işaretleri verdi. İsyan filizlenmeleri, soyluların yükselen sesleri. Devamında Cadia'nın savaş ilanı ve ikinci prensin de kaybedilmesiyle, Gallant geri dönüşü olmayan bir yola girdi."
Jaksen başını salladı. "Peki ya şimdi? Ryuugen hâlâ Gallant'a karşı tehdit mi?"
Rona başını iki yana salladı. "Pek değil. Duyduğuma göre son zamanlarda kıtanın ana meselesiyle pek ilgilenmiyorlar. Bunun yerine, kuzeye ve bilinmeyen topraklara çok sayıda keşif gemisi göndermişler. Yeni topraklar mı arıyorlar, yoksa başka bir şey mi bilmiyorum. Ama şimdilik Gallant için doğrudan bir tehdit değiller."
Rona tekrardan haritaya baktı ve parmağını kıtanın en batı noktasına koydu. "İmparatorluğun batısında, üç büyük krallık var. Ve bunlar insan krallıkları değil."
Jaksen merakla eğildi. "Kim bunlar?"
Rona ilk olarak kuzeye işaret etti.
"Therion Krallığı. Canavaradam kabileleri tarafından yönetilen bir ülke. İmparatorluğun en büyük sorunlarından biri. Sürekli sınır çatışmaları yaşanıyor, özellikle de imparatorluğun Miria ve Larkan gibi en büyük şehirlerinden olan Sapir eyaletinin bölgelerinde. Neredeyse her yıl Gallant ile Therion arasında ufak tefek savaşlar oluyor."
Parmağını biraz aşağıya kaydırdı.
"Galdarheim. Nispeten daha barışçıl bir krallık. Burada devlerin torunları yaşıyor. Troller, kikloplar gibi yarı-dev ırkları bu ülkeyi oluşturuyor. En büyük özellikleri büyülü savaş makineleri üretmeleri. Cücelerden bile daha büyük bir pazara sahipler çünkü zırh ve silah üretmekten çok kuşatma silahları, büyük savaş makineleri yapıyorlar. Trebuchet, balista ve benzeri devasa savaş aletlerine büyü işleyerek kıtanın her yerine ihraç ediyorlar. Hatta Gallant bile zaman zaman onlardan silah alıyor. Ama temelde tüccar bir halk. Çıkarlarını takip ederler ve pek tehdit oluşturmazlar ancak yine de Gallant imparatorluğunu pek sevdikleri söylenemez. Fırsat görürlerse, Antik bir dev kenti olan Sapir'de hak iddia ederek savaş açabilirler."
Son olarak en aşağıya kaydırdı.
"Ve Seria Cumhuriyeti."
Rona, bir an parmağını parşömende sabit tuttu. Sesinde farklı bir tını vardı. Hafif bir hayranlık.
'Seria Cumhuriyeti. Açıkçası bu ülke benim gibi bir büyücü için kutsal bir yer. Yine de pek fazla bilgim yok. Seria, en tanınan ülke olmakla beraber, hakkında en az şey bilinen ülkedir. Seria temelde bir büyü krallığı. Psiforr denen, mana ile kutsanmış, büyünün efendisi olarak bilinen bir ırk tarafından yönetiliyor. Pek çok büyücü Seria'yı kutsal toprak olarak görüp oraya gider ancak neredeyse hiçbiri geri dönmedi veya dönemedi. Psiforr'lar bildiğim kadarıyla sadece dişi yani kadınlardan oluşan bir ırk. Elflerden bile daha uzun ömürlü olduklarını biliyorum ve Renoire bile onların büyü bilgisiyle yarışamazdı. Biraz tembel olduklarını duymuştum ancak emin değilim.''
Jaksen düşündü. "Onları gördün mü?"
Rona hafifçe başını iki yana salladı. "Hayır. Açıkçası kimse görmedi. Birkaç yüzyıldır gerçek bir Psiforr gören, duyan olmamış hiç. Bir gün ben de oraya gitmek istiyorum. Ancak henüz 4 halkam var. 5. Halkamı oluşturmam yakın. Seria'ya gitmek isteyen büyücüler genelde en az 6 ya da 7 halkalı olmak zorunda. O yüzden şimdilik sadece hayalini kurabiliyorum.''
Rona'nın sesi bir an için dalgınlaşmıştı ama sonra kendini toparladı ve kuzeye odaklandı. Parmağını haritanın kuzeydoğusuna kaydırdı. Renoire krallığının doğusuna, canavar akınlarını engelleyen duvarın diğer tarafına. '' Burası ork toprakları. Ork kabileleri yaşıyor. Pek bir bilgim yok açıkçası. Renoire krallığı onlarla savaşırdı. Şimdiyse Gallant eski bir renoire soylusunu Elnarın başına geçirerek bu görevi devam ettiriyor. Orkların güneyinde ise Elfler yaşıyor. Yani evet elfler duvarın diğer tarafında kalıyor ve başka geçiş yok. Kendanor dağları aşılamaz ve bir geçitte bulunmuyor. Tek yol Elnar duvarını ve orkları aşıp, güneye inmek.''
Son olarak, haritanın en doğusunu işaret etti.
"Ve burası… Kendanor Dağları ve Elflerin toprakları."
Jaksen merakla eğildi. "Elfler hakkında ne biliyorsun?"
Rona iç geçirdi. "Aslında onlar hakkında bile Seria'dan daha fazla şey biliyoruz. Elfler bir zamanlar Reynor Kıtası'nın hâkimiydi. Ama insanlar geldiğinde, güçlerini kaybettiler. Asıl düşüşleri, ünlü Elf Kralı Edemir'in kuzeye gitmesiyle başladı. Yanına tüm ordusunu, hatta savaşabilecek halkını da alarak büyük bir sefere çıktı. Ama… geri dönmedi.
Jaksen başını salladı. "Sonra ne oldu?"
Rona omuz silkti. "Zayıflayan elfler, Kendanor dağlarının ardına çekildi. İnsanlar, Helios İmparatorluğu'nu kurdu ve kıtanın tamamına yayıldı. O günden beri iki bin yıl geçti ve Elfler dış dünyadan izole bir şekilde yaşıyorlar. Zaman zaman bazı tüccarlar veya gezginler onlarla etkileşime geçiyor ama resmi bir diplomatik ilişki yok."
Jaksen, haritaya göz gezdirirken derin bir nefes aldı. "Gerçektende Gallant büyük bir ülke. Ama düşmanları da bir o kadar büyük."
Jaksen gözlerini haritadan ayırarak Rona'ya döndü. "Peki ya din? Gallant'ın en önemli inancı ne? Helian tapınağına gittik ama daha fazla şey bilmek istiyorum."
Rona, hafifçe gülümsedi. "Helian inancı. Gallant bir teokrasi değil ama imparatorun kendisi imparatorluğu tanrı adına yönettiğini iddia eder. Yani bir nevi Gallant İmparatorluğu, Tanrı'nın yani Helian'ın imparatorluğudur. Halkın da büyük bir kısmı Helian'a inanır. Aurora Pantheonu'nun en büyük tanrısıdır."
Jaksen kaşlarını kaldırdı. "Aurora Pantheonu?"
Rona başını salladı. "Evet. Aurora Pantheonu, dünyanın düzenini şekillendiren tanrılardan oluşur. Ancak Helian, onların en büyüğüdür. Güneşin ve adaletin tanrısı. Gallant halkı, Helian'ı rehberleri olarak görür. Krallar, onun adaletine ve ışığına bağlı kalacaklarına yemin ederler. Tapınaklar, onun sözlerini yaymak için kurulur. Ve rahipler, onun adına çalışır."
Jaksen kaşlarını çattı. "Yani Gallant'ın dini inançları yönetimde de etkili mi?"
Rona omuz silkti. "Bir teokrasi kadar değil. Ama Helian inancı, İmparatorluğu bir arada tutan en büyük bağlardan biri. Halk, Helian'ın adaletine inanır. İmparator, tanrının iradesini yerine getiren kişi olarak görülür. Soylular bile tapınakların gücünü göz ardı edemez. Helian'a karşı gelmek, halkın gözünde kafirlikle ve lanetlenmekle eşdeğerdir."
Jaksen derin bir nefes aldı. "Demek Gallant'ı ayakta tutan şey, sadece kılıç ve büyü değil. İnanç da bu temellerden biri."
Rona gülümsedi. "Evet. Ama inanç da her şey gibi zamanla değişebilir. Bunu, geçen gece sana bahsetmiştim… Senin, yani kahramanın çağırıldığı zaman, imparatorluğun ihtiyacı olduğu zaman bize Helian değil, bir Elf tanrıçası olan Direa yardım etti… Belki de ben abartıyorumdur bilmiyorum ama, bu beni biraz düşünmeye itti. Her neyse, devam edelim."
Jaksen bir an düşündü. Rona'nın kendi düşüncelerine saygı duyuyordu ve bu dünyanın inanç sistemi, tanrıları hakkında bir şey bilmediği için sessiz kalmayı tercih etti. Bu Rona'nın çözmesi bir mesele gibi duruyordu. Bu dünya onun için hâlâ bilinmezliklerle doluydu. Ama yavaş yavaş her şeyin yerine oturduğunu hissediyordu. Gallant, güçlü ama içinde çatlaklar olan bir imparatorluktu. Düşmanları, komşuları ve halkının inançları, her şey bir denge içinde var oluyordu. Ama bu denge ne kadar daha sürebilirdi?
Derin bir nefes aldı ve arkasına yaslandı. "Yani kısacası, Gallant büyük bir imparatorluk, ama içinde büyük çatlaklar var. Ve eğer bu çatlaklar büyürse, ne olacağını kimse bilmiyor."
Rona başını salladı. "Aynen öyle, Jaksen. Güçlü bir imparatorluk, ancak kaderi hâlâ belirsiz."
Jaksen, haritaya tekrar göz gezdirirken kuzeye odaklandı. "Peki ya kuzey? Tüm komşuları saydın, dinden bahsettik ancak bana Aries'in krallığı olan Renoire krallığından bahsetmedin."
Rona'nın ifadesi biraz sertleşti. "Renoire Krallığı…"
Bir an duraksadı, sonra konuşmaya devam etti.
"Renoire, Gallant'tan farklıydı. Bir imparatorluk değildi, ama bir krallıktan çok daha güçlüydü. Halkı eğitimliydi, ekonomisi güçlüydü ve büyü konusunda kıtanın en ileri ülkelerinden biriydi. Beyaz Büyü Kulesi gibi büyü okulları bile kökenini Renoire'den alır. Ama onları asıl güçlü yapan şey, savaş sanatlarına ve büyü teknolojisine olan yaklaşımlarıydı."
Jaksen merakla sordu. "Gallant'tan farkları neydi?"
"Büyücüleri ve büyüleriydi." dedi Rona, doğrudan. "Gallant'ın büyücüleri güçlü sayılırdı o zamanlar ama Renoire'in büyücüleri, sistematik ve disiplinli bir eğitime sahipti. Bilinmeyen daha etkili ve güçlü büyüleri biliyorlardı. Ayrıca eğitim metodları da farklıydı bu sebeple büyücüleri daha hızlı halka oluşturabiliyordu. Büyü ile savaş stratejilerini birleştirmekte ustaydılar. Gallant savaştan sonra pek çok yenilik aldı onlardan. Askeriyenin kullandığı lejyon sistemini de onlar geliştirmişti. Ancak onları asıl özel yapan şey, kıtadaki diğer uluslara sağladıkları korumaydı."
Jaksen kaşlarını çattı. "Nasıl yani ne koruması? Ne demek istiyorsun?"
Rona, haritada Kendanorun kuzeyini, Elnar Duvarının olduğu dağları işaret etti. "Renoire, bin yıl önce burada büyük bir duvar inşa etti. Ve bu duvar sayesinde Reynor Kıtası'nı canavar akınlarına karşı korudu. Her yıl, kuzeyden gelen vahşi canavar akınlarını durdurmak onların sorumluluğundaydı. Bu yüzden kıtadaki diğer ülkeler Renoire'e vergi ödüyordu. Çünkü bu duvar yıkılırsa, tüm kıta tehdit altında kalırdı."
Jaksen, haritaya biraz daha dikkatlice baktı. "Yani Renoire sadece kendisini değil, kıtanın güvenliğini de sağlıyordu."
Rona başını salladı. "Evet. Ancak büyüyen Gallant İmparatorluğu için bu başka bir anlama da geliyordu. Renoire, Gallant'ın ilerlemesine engel olan büyük bir insan krallığıydı. Ve bu yüzden… düşmeliydi."
Jaksen, Rona'nın sesindeki hafif değişimi fark etti. Bir an sustu, sonra sorusunu yöneltti. "Ve Gallant onlara saldırdı?"
Rona'nın bakışları biraz daha ciddileşti. "Evet. Ama bu, basit bir savaş değildi. Beyaz Büyü Kulesi'nin tarafsızlığını bozup Gallant'a katılmasıyla, büyü gücündeki denge Renoire aleyhine değişti. Normalde kıtadaki tüm büyü kuleleri uluslardan bağımsız olmalıdır. Bu büyü kulelerinin kuralıdır. Ancak Üstad Ogmios'un liderliğinde Beyaz büyü kulesi bu kuralı bozup, resmi olarak Gallant imparatorluğuna bağlandı. Bununla beraber o dönemlerde Renoire ordusu, Elnar Dağları'nda canavar akınlarıyla savaşıyordu. Gallant İmparatorluğuda, tam da bu zayıf anı yakaladı ve saldırdı."
Jaksen kaşlarını çattı. "Yani Gallant, Renoire'in savunmasının en zayıf olduğu anda saldırdı."
Rona başını salladı. "Evet. Taktiksel olarak zekice bir hamleydi. Ama etik olarak tartışılır."
Bir an sustu, sonra sesini alçaltarak devam etti.
"Savaş korkunçtu. Renoire halkı, savaşçılar, büyücüler, hepsi sonuna kadar direndi. Ama Gallant'ın gücü çok fazlaydı. Sonunda, başkent düştü. Ancak bu bir işgal değildi… Bir katliamdı."
Jaksen'in yüzü gerildi. "Ne demek istiyorsun?"
Rona gözlerini kaçırdı. "Gallant, sadece şehri ele geçirmekle yetinmedi. Renoire şehrini tamamen yok etti. Hiçbir şey bırakmadılar. Şehir, haritadan silindi. Halkı ya öldürüldü ya da köle yapıldı. Ve bu, dünyaya bir ibret oldu. Diğer uluslara şu mesajı verdiler: 'Bize karşı duranların sonu böyle olur.'"
Jaksen'in boğazı kurudu. "Bu… korkunç."
Rona hafifçe iç çekti. "Evet. Bu yönlerden Gallant'ı yani kendi ülkemi hiç sevmiyorum. Gerçekten nefret ediyorum. Ancak ben bir büyücüyüm, bir büyücünün böyle şeylerle ilgilenmez normalde ancak Üstad Ogmios bu kuralı bozdu ve Gallant siyasetinde aktif rol oynamaya devam ediyor."
Jaksen, bir an düşündü, sonra başka bir şey hatırladı. "Peki ya Aries?"
Rona, adını duyunca irkildi.
"Aries von Renoire…"
Bir an sessiz kaldı.
Jaksen devam etti. "Ogmios bana onun kim olduğunu anlattı. Son Renoire prensi."
Rona derin bir nefes aldı. "Evet."
Jaksen, gözlerini Rona'nın yüzüne dikti. "Sen ne düşünüyorsun? Aries bir canavar mı?"
Rona bir süre cevap vermedi. Sonunda, derin bir nefes alıp konuştu.
"Bilmiyorum."
Jaksen kaşlarını kaldırdı. "Ne demek bilmiyorum?"
Rona gözlerini ona dikti. "O bir canavar evet. Ama onu bir canavara dönüştüren de İmparatorluktu. Ailesi öldü, halkı katledildi, ülkesi yok edildi. Bu durumda hayatta kalıp da intikam istemeyecek biri olabilir mi? Eğer sen onun yerinde olsaydın, ne yapardın?"
Jaksen, sorunun ağırlığını hissetti. Bir cevap vermeye çalıştı ama kelimeler boğazında düğümlendi.
Rona devam etti. "Ama yinede bu, Aries'in yaptıklarını haklı çıkarmaz. Valenor'da yarım milyon insanı öldürdü. Sonraki yıllarda imparatorluk topraklarında yaptığı saldırılarla, toplamda iki milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu. Sadece askerleri öldürmedi. Köyleri yaktı, masum insanları katletti."
Jaksen, içinden geçen duyguların karmaşıklığını hissetti.
Rona, bir an duraksayıp devam etti. "Ben Üstad Ogmios'a sadığım. Ustama güveniyorum. Ama bu, imparatorluğun yaptığı her şeyi onayladığım anlamına gelmiyor. Aries'i bir canavar yapan, ona bu dünyada yaşama şansı bırakmayan biziz. Ama bu, onun yaptıklarını affetmem gerektiği anlamına gelmiyor. Bu yüzden ben bir çırak olarak bunları Ustam gibi figürlere bırakıyorum. Tüm bunlarla onlar ilgilenmeli. Ben değil."
Jaksen, Rona'nın adalet anlayışını hissedebiliyordu.
Rona gözlerini haritaya çevirdi. "Gallant, Renoire'i yok etti. Aries, Gallant'ı yok etmek istiyor. Bu döngü nerede sonlanacak?"