Toward the Grey

Chapter 3: 3.section: Lyra and the three goddesses



Lyra sanki transa geçmiş gibi hissediyordu.

Bedeni aralarındaydı ama ruhu uzak diyarlarda geziniyordu. İçinde bulunduğu belirsizlik, ona hem derin bir acı hem de tuhaf bir sevinç duygusu yaşatıyordu. Karşısında duran kadın yabancı gibi hissetmiyordu. Tam tersine, Lyra onu çok uzun zamandır tanıyormuş, hatta belki de seviyormuş gibiydi. Bu, yürekten ve ruhtan gelen manevi bir farkındalıktı.

Kadının güzelliği efsanelerden fırlamış gibiydi. Lyra'nın daha önce hiç görmediği bir sarı tonunda olan saçları beline kadar uzanıyordu. Parlak mavi gözleri gökyüzünü andırıyordu. Yüzündeki hafif çiller ona son derece doğal, son derece güvenilir bir görünüm veriyordu. Alice ve Defne uzun süre birbirlerine baktılar. Sessizliği bozan Alice oldu.

"Çok erken... Çok erken," diye fısıldadı.

Defne sessiz kaldı.

Lyra annesine döndü ve fısıldadı: "Anne..."

Alice, Lyra'nın sesini duyunca kendine geldi. Kızının çenesine hafifçe dokundu, hafifçe kaldırdı ve yumuşak bir sesle, "Merhaba," dedi.

Lyra cevap veremedi. Sadece annesiyle göz göze geldi. Annesi ona güç vermek istercesine gülümsedi ama başka bir şey söylemedi.

Alice öne çıktı. "Gitmeliyiz," dedi kararlılıkla. "Ona her şeyi anlatacağım."

Defne'nin gözleri yine yaşlarla doldu. Kızından ayrılma vakti gelmişti.

Alice, Lyra'ya dönerek burada güvende olmadığını, gitmeleri gerektiğini ve zamanla her şeyi açıklayacağını söyledi. Lyra'dan kendisine güvenmesini istedi.

Defne, gözyaşları yanaklarından süzülürken son kez kızına sarıldı.

"Alice senin koruyucun. Ona kendi ruhuma güvendiğim kadar güveniyorum," dedi ve uzaklaştı.

Alice, Lyra'nın ellerini tuttu ve birlikte bir ışık huzmesi halinde göğe yükseldiler.

Sadece beş saat geçmiş olmasına rağmen Lyra'ya sanki asırlar geçmiş gibi geliyordu.

---

Lyra, gökyüzünün karanlık örtüsünün altında, yıldızların ışığı altında kutsal bir konseye çağrıldı. Saflık ve bilgelik tanrıçası Astrea; denge ve adalet tanrıçası Themis; ve savaş tanrıçası Enyo, ilahi ışıkla parlayan tahtlarda oturuyorlardı. Gözleri Lyra'nın ruhunu delip geçiyordu.

Lyra, merkezdeki beyaz daireye adım attı. Etraftaki ışıklar ve kokular tuhaftı; sanki huzur ve huzursuzluk arasında bir yerde yürüyor gibiydi. İçindeki tüm çelişkili duygular harekete geçti.

Önce Astrea konuştu, sesi yumuşak ama güçlüydü:

"Lyra, kanında bilgelik ve şifa akıyor. Doğanın sırlarını duyma ve şifa getirme yeteneği artık senin."

Themis dengeli ve kararlı bir sesle ekledi:

"Adalet ışığı üzerinize olsun. Kalbinizdeki aydınlık ve karanlığı dengeleyin ve gerçeği ve doğruluğu ortaya çıkarın."

Alevler içinde kalan Enyo kükredi:

"Ve ateşim savaşta senin gücün olacak. Cesaret ve öfkeyle gölgeleri küle çevireceksin."

Bu üç tanrıçanın huzurunda Lyra, kanındaki uykuda olan güçlerin teker teker uyandığını hissetti. Artık sıradan bir varlık değildi; bir tanrıçaydı. Görevi, dünyaya dengeyi getirmek ve onu karanlığın pençesinden kurtarmaktı.

Belki de bundan daha fazlası... Ama şimdilik Lyra'nın bildiği tek şey buydu.

İçinde hem bilgelik, hem adalet hem de ateş vardı. Tanrıçalar onu bu yüzden çağırmışlardı; çünkü kaderi herhangi bir ölümlünün kaderinin çok ötesindeydi.

---

Ve yine de Lyra'nın içindeki en büyük soru hâlâ cevapsızdı: Gerçek ebeveynleri kimdi? Kökleri neredeydi?

Bu sır onun ruhunda bir fırtına gibi çalkalanıyordu.

Lyra sadece üç güce sahip bir tanrıça değildi. O, iyiliğin ve kötülüğün birleşimiydi.

Annesi, saf iyilik ve şefkat tanrıçası Clara'ydı. Babası ise yıkım ve karanlık tanrısı Malgor'du. Ancak Lyra bunu henüz bilmiyordu.

İşte bu yüzden özü griydi; ne tam aydınlık, ne de tam gölge.

İyiliği, her şeyi iyileştirme ve ona hayat verme gücüne sahipti. Ama içindeki karanlık, her şeyi yok etme gücüne sahipti. Bu aşırılıkları dengelemek, onun için en büyük sınav olacaktı.

---

Lyra'nın kaderi, bu karşıt güçleri dengeleyerek kendi yolunda yürümekti.

Ölümlü dünyayı geride bırakırken, göğsündeki gri gücün ağırlığını hissetti.

Ama gerçekte o, yeni bir başlangıcın eşiğindeydi.

Onun gerçek yeri yıldızların arasında, kadim tanrıların diyarındaydı.

İlahi Diyar sonsuzlukla örülmüştü, her köşesi güç ve sırlarla doluydu. Lyra orada, hem annesinin hem de babasının mirasını taşıyan gerçek benliğiyle yüzleşecek ve içindeki dengeyi sağlamayı öğrenecekti.

Ancak İlahi Âlem yalnızca kutsal ışıkla yönetilmiyordu. Karanlığın da kendine ait bir yeri vardı.

Lyra'nın içindeki iyi ve kötü arasındaki savaş orada daha da karmaşıklaşacaktı. Müttefikler ve düşmanlar çoğalacaktı. Zorlukları daha da büyüyecekti.

Artık gerçek güçlerini uyandırdığına göre Lyra kaderin iplerini ele geçirmek zorundaydı.

Çünkü evrenin dengesi onun ellerindeydi.


Tip: You can use left, right, A and D keyboard keys to browse between chapters.