Chapter 37: Bölüm 37 - Lüks, Rahatlık ve Biraz Erteleme
Bu bir yıl boyunca, Eudora'nın hizmetçisi Elissa, yerini alacak yeni hizmetçiyi eğitmeye başladı. Kendisi neredeyse 40'lı yaşlarında gibi gözükse de o çoktan 200 yaşını devirmişti ve artık yerini bir başkasına bırakmalıydı. Bir insan için bu kadar uzun ömür inanılmaz uzundu ama Psiforr'lara kıyasla çok kısaydı.
Halkasını oluşturabilen insanlar kabaca 300 yıl kadar yaşayabilirlerdi. Elissa ise 200 yılını efendisi Eudora'ya hizmet ederek geçirmişti. Bundan hiç pişman olmamıştı ancak artık kalan zamanını kendisine ayırmalı ve çocuk sahibi olarak bir aile kurmalıydı.
Elissa, yeni hizmetçiye kısa bir bakış attı. Genç bir kara elfti. Gözlerindeki mana titreşimleri, onun sıradan bir insan olmadığını belli ediyordu. Henüz 18 yaşında olmasına rağmen, 6. halkasını oluşturmuştu. Çoğu büyücü bu seviyeye ellili yaşlarında bile ulaşamazdı. Gallant İmparatorluğu'nda onun yaşında biri ancak 3. ya da 4. halkasına ulaşabilirdi. Ama Seria Cumhuriyeti farklıydı. Burada büyücüler, mana kontrolü konusunda çok daha hızlı ilerliyordu. Bunun sebebi, Psiforr'ların mana anlayışlarının diğer ırklara kıyasla çok daha gelişmiş olmasıydı.
Bu kıtanın en güçlü büyücüleri bile onun gibi birinin varlığını bir mucize olarak kabul ederdi. Ama burası Seria Cumhuriyeti'ydi. Burada 6. kademe büyücüler birer dahi olarak değil, sadece çırak olarak görülürdü.
Psiforr'lar, sıradan büyücüler gibi manayı yalnızca büyü için kullanmazlardı. Onlar için mana, düşüncenin, zihnin ve varoluşun temeliydi. Psişik yetenekleri sayesinde, mana akışlarını kontrol edebilir, saf iradeleriyle büyü oluşturabilirlerdi. İşin ironik kısmı, bu kadar güçlü olmalarına rağmen asla uğraşmak istememeleriydi.
Elissa, genç hizmetçiye kısa bir bakış attı. "Öncelikle, hanımımıza fiziksel olarak bir şey yaptırmaya çalışmayacaksın. Bu bir hata olur."
Genç hizmetçi kaşlarını kaldırdı. "Fiziksel olarak bir şey yapmaktan mı kaçınıyor?"
Elissa hafifçe güldü. "Bütün Psiforr'lar öyledir. Onlar için zaman ve hareket çok farklı şeylerdir. Bir şeyin ertelenmesi onlar için önem taşımaz. Onlar zamanın dışında yaşıyorlar. İnsanlar için hatta senin gibi kara elfler için bile 10 yıl, 100 yıl büyük bir zaman dilimidir. Ama Psiforrlar için bir an kadar kısadır. Onlarca yıl, yüzlerce yıl beklemek onların gözünde yalnızca birkaç saatlik bir dinlenme sürecidir."
Genç kadın, hafifçe başını eğdi. "Anlıyorum. Ama neden bu kadar farklılar? İnsanlardan, elflerden, cücelerden… Hatta diğer ırklardan bile çok farklılar."
Elissa hafifçe gözlerini kıstı ve kollarını bağladı. "Psiforr ırkının yaradılışı farklı. Psiforrlar, doğduklarında zaten büyü gücüyle doludur. Mana ile kutsanmış olarak doğarlar. İnsanlar gibi büyümeleri, öğrenmeleri, pratik yapmaları gerekmez. 10 yaşına geldiklerinde, psişik güçleri doğal olarak uyanır. Ve ilginçtir ki, bu uyanış tamamen rastgeledir. Kimi ateşi kontrol edebilir, kimi suyu, kimi yıldırımı... Onların Ruhu büyüyle yoğrulmuştur. Ama en önemlisi, zihinleri diğer ırklardan farklı çalışır. Onlar, ölümsüzlüğe yakın bir ırktır ve doğaları gereği bu kadar yetenekli ve güçlü olsalar da her şeyden önce konforu, rahatlığı seçerler."
Yeni hizmetçi, gözlerini Eudora'ya çevirdi. Kızıl saçlı, parlak gözlü kadın, odanın ortasında süzülen yumuşacık koltuğunda miskin bir kedi gibi yayılmıştı. Kırmızı parlayan gözleri, sanki dünyayı umursamayan bir rehavet içindeydi. Büyülü kristallerin etrafında dönen devreleri inceliyor, sanki her şeyi unutmuş gibi görüyordu.
"Bu kadar güçlülerse, neden dünya onlardan korkmuyor?" diye sordu hizmetçi.
Elissa başını salladı. "Çünkü onlar asla dünyayı yönetmekle uğraşmazlar. Asla fethetmek, hükmetmek ya da politika yürütmekle ilgilenmediler. Dünyanın en güçlü büyücüleri olabilirler ama en tembelleri de onlar."
Hizmetçi bir süre düşündü. "Ama neden? Tüm dünya onların önünde diz çökerdi."
Elissa hafifçe gülümsedi. " Çünkü bu onlara çok fazla uğraştırıcı geliyor. Onlar için büyü, hayatı kolaylaştırmak için bir araç. Daha rahat bir yaşam sürmek içindir. Güçlerini sadece daha fazla konfor sağlamak için kullanırlar. Ve bu yüzden onlara bizim gibi hizmet eden, onların yerine fiziksel işleri yapan farklı ırklardan hizmetçiler var."
Hizmetçi kaşlarını kaldırdı. "Diğer ırklar neden onlara hizmet etmeyi kabul ediyor?"
"Çünkü onlardan daha iyi bir mana eğitimi alabilecekleri başka bir yer yok. Ayrıca Psiforr'lar ırk ayrımı gözetmez. İnsan ülkelerinde başka ırklar dışlanabilirken Psiforr'lar bunu umursamaz. Ödenen maaşlar ise astronomik. Bizim gibi Yüksek Meclis üyelerine hizmet edenler yüzlerce altın sikke maaş alabiliriz." dedi Elissa. "Ama genel de hizmetçiler, büyüye merak saran genç büyücüler olurlar. Diğer ülkeler büyü eğitimi için akademiler kurar, büyü kuleleri inşa eder ve büyücülerinin gelişimlerini yıllar süren eğitimlerle sağlarlar. Ama Psiforr'lar bunu doğrudan zihne aktarabilir. Yıllar süren eğitimlere gerek yok. Onlarla birlikte olmak, büyü potansiyelinizi doğal olarak geliştirebilir."
Genç hizmetçi bir süre düşündü. "Yani buraya gelen herkes doğal olarak güçlü mü oluyor?"
Elissa başını salladı. "Hayır. Güçlenmek için hâlâ yetenek ve sıkı çalışma gerekiyor. Ama onların yanında olmak, doğru yönlendirmeleri almak, bir insanı normalden kat kat daha hızlı güçlendiriyor. Bizim büyü çekirdeklerimizi güçlendirme hızımız, dış dünyaya kıyasla en az on kat daha hızlıdır. O yüzden Psiforr'ların hizmetçileri sıradan insanlar değildir. Her biri en az 6. kademe büyücüdür ve 7. ya da 8. kademe olanlar bile vardır. Ama işin komik tarafı ne biliyor musun?"
Hizmetçi merakla başını kaldırdı.
Elissa hafifçe gülümsedi. "Psiforr'lar, bizim güçlü olmamızı bile umursamıyorlar. Çünkü onlara göre herkes zaten onlardan daha zayıf."
''Psiforrlar için güç, bir amaç değil. Onlar için en önemli şey… konfor. Rahatlık. Keyif."
Genç kız şaşkın bir şekilde Elissa'ya baktı. "Bu… garip."
Elissa hafifçe güldü. "Çok daha garip şeyler var. Mesela, bazı Psiforrlar 500 yıl sürecek büyü projelerine başlarlar ama sonra sıkılıp 500 yıl boyunca uğraştığı projeyi rafa kaldırırlar. Yüzlerce yıl uğraştığı projeyi unutmaları daha olası. Çoğu büyülerini bile savaş için kullanmaz. Eğlence, sanat ve lüks için kullanırlar. Eudora gibi."
Genç hizmetçi bir süre sessiz kaldı. Psiforr'lar hakkındaki gerçeği anlamaya başlamıştı.
Yeni hizmetçi merakla Eudora'ya döndü. "Peki ya Eudora Hanım? O nasıl biri?"
Elissa derin bir nefes aldı. "Eudora Astrape Vaelstrom... Meclis'in en güçlü Psiforrlarından biri. Yıldırımları kontrol eden bir psişik. Ama diğerlerinden biraz farklı. Normalde Psiforrlar, doğaları gereği savaştan kaçınır. Eudora hanım diğer Psiforr'lara göre biraz daha agresif ve savaşmaya meyilli ancak yine de bunu uğraştırıcı bulur. O, kendi gücünü eğlence için kullanmayı tercih etse de daha çok... tembel bir dâhi gibi. Sürekli yeni fikirlerle çıka gelir ve daha önce kimsenin bilmediği şeyleri hayal ederek yapmaya çalışır."
Elissa hafifçe iç çekti. "Ayrıca O… kraliçenin kızı. Ama Psiforr'lar arasında bunun bir önemi yok."
Genç kadın şaşkın bir şekilde başını kaldırdı. "Kraliçenin… kızı mı?"
Elissa başını salladı. "Evet. Ama bu bir şey ifade etmiyor. Psiforr'lar aile bağlarına bizim gibi önem vermezler. Annesi onu doğurdu ve yüzlerce yıl sonra kızı olduğunu unuttu. O yüzden Eudora'nın bir taht iddiası yok. Psiforr tacını yalnızca en yaşlı Psiforr takar. Ona bir ayrıcalık tanınmıyor. Onun da diğer Psiforr'lardan bir farkı yok. Tüm Psiforr'lar birbilerini kız kardeş olarak görür ve hepsi kız kardeş olarak eşittir. Kraliçe bile istisna değil."
Yeni hizmetçi kaşlarını kaldırdı. "Yani... Eudora güçlü mü?"
Elissa, gözlerini Eudora'ya dikti. "O, Psiforr Meclisi'ndeki en genç üye ve 9. kademe bir büyücü. Psişik gücüyle yıldırımı kontrol edebiliyor ve mana ile psişik güçlerini birleştirerek benzersiz teknikler yaratabiliyor. Psiforr'ların gerçek gücü büyülerin de değil, psişik güçlerinde yatar. 9. Halkaya sahip bir büyücü olarak zaten güçlü ancak, psişik güçleri ve yıldırım gücü çok daha güçlü bir seviyede. Ama bütün bunlara rağmen, bugüne kadar bu güçle hiçbir şey yapmadı."
Yeni hizmetçi, "Neden?" diye sordu.
Elissa hafifçe gülümsedi. "Çünkü çok tembel."
Bu sözleri söyledikten sonra, Eudora bir anda başını kaldırdı.
"Hey! Söylediklerinizi duyabiliyorum!"
Hizmetçi hafifçe irkildi ama Elissa umursamadı. "Biliyorum. Ama itiraz etmeyeceğini düşündüm."
Eudora, telekineziyle büyülü kristalini havaya kaldırdı ve bir süre inceledi.
"Ben tembel değilim."
Elissa başını eğdi. "Ah, tabii ki hanımım. O yüzden 80 yıldır şu kristali tamamlayamadın, değil mi?"
Eudora gözlerini kıstı ve telekineziyle kristalini daha sert bir şekilde havada çevirdi. "Bu karmaşık bir sistem. Ses dalgalarını psişik frekansla uyumlu hale getirmek kolay değil!"
Elissa başını salladı. "Tabii ki hanımım. Ama biraz acele etseniz iyi olur. Yolculuğa çıkmadan önce tamamlamak istiyorsanız, bir yüzyıldan daha az süreniz var."
Eudora iç çekti. "Tamam, gidene kadar bitirmeye çalışacağım. Ama önce…"
Hizmetçi merakla başını kaldırdı.
"…biraz daha uyuyacağım."
Elissa derin bir nefes aldı.
Bu uzun bir süreç olacaktı.
Ve böylece tam 13 yıl geçti.
Eudora, yolculuğu sürekli erteledi.
Önce müzik sistemini tamamlaması gerektiğini düşündü.
Sonra yanına alacağı büyülü eşyaları seçmesi gerektiğini düşündü.
Daha sonra çıkmadan önce biraz daha uyuması gerektiğine karar verdi.
Sonunda, meclisin sabrı tükenmişti. Kraliçe bile "Yeter artık." diyerek pes etmişti. "Eğer gitmezsen, bir milenyum boyunca tatlı yemene yasaklarım!"
Bunu duyunca, Eudora hafifçe iç çekti. "Peki, peki..."
Yeni hizmetçisi, onun bu süreçteki her adımını izledi. Elissa, emekliliğe hazırlanıyordu ve genç hizmetçi artık tamamen Eudora'nın sorumluluğunu üstlenmek zorundaydı.
Eudora'nın yolculuk için özel büyülü bir araç hazırlandı.
Bu havada süzülen bir platformdu, içinde geniş bir yatak, kitaplık, büyülü cihazlar ve Eudora'nın tüm konforunu sağlayacak eşyalar vardı. Aracı, hizmetçileri yönetecekti.
Ve nihayet...
Eudora, Seria Cumhuriyeti'nden ayrıldı.
İlk gün, "Hala uykum var." diyerek sadece uyudu.
İkinci gün, "Yol çok sarsıntılı, biraz daha yavaş gidelim." dedi.
Üçüncü gün, "Durun! Bir kitap okumak istiyorum!" diyerek seyahati bir hafta geciktirdi.
Ve böylece, birkaç ay sürecek yolculuk, neredeyse 2 yıl sürdü.
Sonunda, uzun ve tembel bir yolculuğun ardından, İmparatorluğu aşarak, kuzeydeki Renoire krallığına bağlı küçük bir kasaba olan Vanmark'a vardılar. Gerçi Renoire krallığı düşmüştü ve artık bu topraklar Gallant İmparatorluğuna aitti ancak, Eudora bunu hiç umursamıyordu.
Hava soğuktu. Karla kaplı yollar, kasabanın taş duvarlarına kadar uzanıyordu. Kasabanın kısmen sakindi. Birkaç bin kişinin yaşadığı ortalama bir kasabaydı.
Eudora, hizmetçilerine döndü. "Burası… çok soğuk."
Yeni hizmetçi Zyraelle içini çekti. "Hanımım, burası kuzey. Tabii ki soğuk olacak."
Eudora iç geçirdi. "Bu, uzun bir yolculuk oldu. Öncelikle bir han bulalım." Hizmetçiler ve korumalar, bölgedeki en lüks Han'ı kiraladılar. Ve böylece, Eudora tam 5 yıl boyunca burada kaldı ve uzun yolculuğunda yorulduğu için dinlendi.
Vanmark Kasabası, kıtanın kuzeyindeki en sessiz ve sakin yerlerden biriydi. Zaman burada yavaş akıyor, insanlar ya ticaretle ya da avcılıkla günlerini geçiriyordu. İsyan söylentileri dünyanın dört bir yanında yankılanıyor olsa da bu küçük kasaba şimdilik huzurluydu. Ancak o gün, bu söylentilerden başka bir şey getirdi: Kızıl Kontes.
Vanmark'ın ana yolunda ilerleyen gökyüzünde süzülen lüks arabayı gören herkes, neye baktıklarını tam olarak anlamaya çalışıyordu. Hava buz gibiydi, yağmur yağmak üzereydi ve köylüler şapkalarını çekerek bu gösterişli görüntüyü izliyordu.
Arabadan ilk olarak siyah giysili, yüzleri sert hizmetkârlar indi. Ardından zarif, gümüş işlemeli bir pelerin giymiş kadın, yere bile basmadan havada süzülerek dışarı çıktı. Onunla gelenlerin soylular olduğunu anlamak zor değildi. Ama bu kadın, soylulardan bile farklıydı.
Uzun koyu kızıl-pembe saçları, açık pembemsi teni, aşırı güzelliği ve parlayan kırmızı gözleri ile bir insana benziyordu ama onlardan biri gibi de değildi. Çoğu kişi onun hangi ırktan olduğunu bilmiyordu, fakat ona bakmak bile bir başka dünyadan geldiğini hissettiriyordu. Bir melek gibi, ilahi bir varlık gibiydi.
Birçok kişi, Eudora'nın asil bir soylu olduğunu zannetti. Ama birkaç yaşlı köylü onun gerçekte ne olduğunu anlayan ilk kişilerdi.
"Psiforr..." diye fısıldadı biri. "Bir Psiforr, yalnızca birer efsane olduklarını sanıyordum."
Kasabanın yaşlılarından biri, kör gözleriyle havada süzülen kadını izledi ve bir tüy gibi hafif, ama boğuk bir sesle konuştu. "Psiforr'lar, mana ile kutsanmış olanlar. Büyünün efendileri. Daha önce hiç görülmemişlerdi. Kimse onların ne yaptığını bilmez."
Gün boyu, Vanmark halkı onun kim olduğunu, neden burada olduğunu anlamaya çalışırken Eudora umursamazca han'a girdi. Soğuğun kemiklerine işlediğini hissettiğinde duraksadı. İlk kez üşüdüğü için bu hissi biraz deneyimlemek istedi. Bir süre sonra tatmin olunca hizmetçisi Elle'ye yaklaştı. Kadının tam adını hatırlamıyordu, çok uzundu. Bu sebeple ona Elle diyecekti.
Elle efendisini görünce hafifçe başını eğerek konuştu ''Hanımım, hanın 4 lüks odası bulunuyor. Elbette sizin için uygun değiller ancak büyüyle isteğinize uygun şekilde düzenlenebilirler.''
Eudora pek umursamadan anlaşılmaz bir şekilde mırıldandı. Elle hanımının odayı kendi isteğine göre şekillendireceğini anlayınca devam etti.
''Hanımım, ne kadar süre kalmayı düşünüyorsunuz?''
Eudora fazla düşünmeden cevap verdi. ''Sadece biraz uyumam ve dinlenmem lazım.''
Elle başını sallayarak onayladı ve tezgâha, Han sahibine yaklaştı. Orta yaşlı bir adamdı.
''Şimdilik 5 yıl boyunca en üst kattaki iki odayı kiralayacağız., duruma göre daha da uzun kalabiliriz.''
Adam ilk başta şaşırdı. Daha önce hiç böyle bir şey duymamıştı. 5 yıl mı kalacaklardı? Gerçi parasını aldığı sürece onun için problem değildi.
Elle, adamın içinden geçenleri tahmin etmiş gibi bir kese uzattı. ''Hanımım hiçbir şekilde rahatsız edilmeyecek. Bir şey olursa benimle iletişime geçin. Yemekleri ben kendim hallederim bu yüzden ara sıra mutfağınızı kullanacağım. Bu paranın bir kısmını hanı ve mutfağı tadilat etmek için kullanın ve bölgedeki büyü kitapları parşömenleri, sihirli aletler gibi tüm ürünleri de satın alıp bana getirin.''
Adam kadının emri vaki konuşmasına bir tık bozulmuştu ancak keseye açtığın da düşünceleri değişti. Onlarca altın sikke vardı kesede. Şu an isterse kadının ayaklarını yalayıp havlayabilirdi. Parayla gözü dönmüş bir şekilde kadının tüm emirlerini büyük bir hevesle onayladı ve onları odasına götürdü.
Odasına giren Eudora camdan dışarıya baktı ve gri gökyüzünü gördü. Bu hava onu depresifleştiriyordu. Bir süre gökyüzüne baktı ve gözlerinin kısa bir süre parlamasıyla yağmur bulutları dağıldı, güneş ortaya çıkarak hava ferah, canlılık dolu hale geldi. Ancak bu sefer de güneş ışığından rahatsız olan Eudora uğraştırıcı olduğunu düşünerek baktığı camı yine manasıyla hiç orada bir pencere yokmuş gibi ahşap duvara çevirdi. Aynı anda tüm oda mananın etkisiyle büyük bir değişime uğradı ve Eudoranın Seria da ki odasına benzer bir hale büründü. Karanlık, tavanında uzay manzarası bulunan, rahat pofuduk gömmeli koltuğu ve en iyi arkadaşı yatağı ortaya çıktı. Eudora fazla düşünmeden yatağa doğru süzüldü ve uyudu.
Ve zaman geçti.
Günler haftalara, haftalar aylara ve farkına bile varmadan tam beş yıl geçti. Eudora, Vanmark'ta kaldı. Aslında, niye geldiğini bile unutmuştu.
Ancak o beş yılın sonunda, bir gün aniden bir şey hissetti.
Bir titreşim, bir yankı, bir zamanlar var olmuş ama unutulmuş bir varlığın aurası...
Eudora derin uykusundan uyandı. Odanın içinde soğuk bir esinti dolaştı, ama bu soğukluktan değil, içinde bir şeyin hareket ettiğini hissettiği için titredi.
Bu daha önce yalnızca bir kez hissetiği Agares soyunun yankısıydı.
Tanıdıktı. Ama tehlikeliydi de.
İlginç, burada böyle bir varlığın bulunması…
Yüz üstü yatağında yatan Eudora, hiç hareket etme zahmetine girişmeden psişik gücüyle varlığın zihnini istila etti. Beklediğinin aksine birkaç saniye uğraşması gerekti adamın zihnine girmek için. Daha sonra meraklı bir şekilde sordu;
''Sen… Kimsin?''